Niğde Kalesi
Niğde Kalesi, bir höyük olan Alaaddin Tepesi’nin kuzey kısmı üzerine inşa edilmiştir. İnşa kitabesi olmadığı için yapım tarihini kesin olarak bilemiyoruz. Muhtemelen IX. yüzyılda Bizanslılar zamanında inşaa edilmiştir. Esas şeklini ise Anadolu Selçuklu hükümdarları II. Kılıçarslan (1155–1192), II. Rüknettin Süleyman Şah (1196–1204) ve I. Alâeddin Keykubat (1220–1237) dönemlerinde almıştır.
Yapı, iç kale ile onu çevreleyen ve konut alanlarını kuşatan kalın bir surla dış kaleden oluşmaktadır. İç kale ve surlar, şehrin doğu tarafında yer alan ve fazla yüksek olmayan, kuzey-güney doğrultusunda uzanan tepenin üzerine inşa edilmiştir. Bu tepeye daha sonra üzerinde bulunan Alâeddin Camii’nden dolayı “Alâeddin Tepesi” adı verilmiştir.
Kale bugün fonksiyonunu kaybetmiş olup; burada iç kale, Alâeddin Camii (1223) Hatıroğlu Çeşmesi (1267–68) ve Rahmaniye Camii (1747) ile Alâeddin Tepesi bulunmaktadır. Kalenin eteklerine sonradan ev ve dükkânlar yapılmıştır.
Cumhuriyet döneminde hapishane olarak kullanılan kalede günümüzde hazırlanan proje onayından sonra, rölöve, restitüsyon, restorasyon ve Çevre Düzenlemesi Projeleri’nin uygulanması tamamlanmıştır
Saat Kulesi
Niğde’de iç kalenin güneybatı köşesindeki burcun yarısı yıkılıp içi doldurularak, üstüne Saat Kulesi (1901–2) yapılmıştır. Dıştan minare görünümünde olan saat kulesi, dört bölümden oluşur. Kaide ve gövde ongen planlıdır. Saat kulesi yapma geleneği Avrupa’da XIV. yy.da başlamasına rağmen, Osmanlı topraklarında XVIII. yy’ da görülmeye başlar. Anadolu’da ilk örneklerine XIX. yy. başında görülür. Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 25.yılında (1901–2) valilere gönderilen fermanla Anadolu’da saat kulesi yapma geleneği hızlanır. Zamanın mimari üslubunu yansıtan saat kulelerinden yalnızca elli (50) tane günümüze gelmiştir. Şehir ve kasabaları süsleyen birer anıt olan saat kuleleri, kentin en yüksek yerine ya da her yerden görülen alanlara yapılmıştır.
Gelenek ve görenekler toplumda bireylerin birleştirici ruhudur. Geleneksel El Sanatları ise bu ruha ayrı bir zenginlik katmaktadır.
Niğde Kalesi’nin kapalı mekanlarındaki Geleneksel Yaşam Sergileri, yerli ve yasancı ziyaretçiler tarafından ücretsiz olarak gezilebilmektedir.
Gümüşler Manastırı
Manastırın yer aldığı Gümüşler kasabasının Orta çağdaki adı ve tarihi hakkında dönem kaynağı bulunmamaktadır. Büyük bir kaya kilisenin içine oyulan manastır Kapadokya bölgesindeki günümüze iyi korunarak gelmiş ve en büyük manastırlardan birisidir.
Kapadokya’da kayaya oyulmuş pek çok manastır bulunmaktadır ve bazı bilim adamları bunları yemekhaneli (trapezalı) ve açık avlulu olmak üzere iki grupta ele almaktadırlar. Gümüşler Manastırı ikinci grup dâhilindedir. Manastırın en önemli yapısı, kompleksin kuzeyinde yer alan kilisedir. Dört serbest destekli kapalı Yunan haçı planlı kilisenin kuzey haç kolunun kuzeyinde iki mezar nişi, naosun batısında beşik tonoz örtülü iki giriş mekânı bulunmaktadır. Manastır da yer alan diğer mekânların pek çoğunun işlevi bilinmemektedir.
Kilisenin duvar resimlerinde en az üç farklı ustanın çalıştığı düşünülmektedir. Ana apsisteki üç şerit halindeki resimlerin en üstündeki tahtta İsa, sağında iki melek, İncil yazarlarının sembolleri ile Desis sahnesinde yer alan Meryem ve havariler, en alttaki şeritte ise Kayserili Büyük Basileios, Nysa’lı Gregorios, Nazians’lı Gregorios gibi kilise babalarının resimleri yer almaktadır.
Kuzey haç kolundaki Meryem’e Müjde, İsa’nın doğumu ve Tapınağa Takdimi sahneleri ile Vaftizci Yahya ve Aziz Stephanos fi gürleri ikinci bir sanatçının elinden çıkmış olmalıdır. İç narteksten naosa giriş kapısının güneyindeki Meryem ve çocuk İsa ile iki yanlarındaki baş melekler Gabriel ve Mikael fi gürleri üçüncü sanatçıya aittir. Narteksin üstündeki bir odanın duvarlarında Kapadokya’da örneği görülmeyen, av sahneleri, çeşitli hayvanlardan oluşan bir kompozisyon dikkat çekmektedir. Kapadokya’daki pek çok kilisede olduğu gibi, Gümüşler Manastırında da duvar resimlerinin ikonografi k ve üslup özelliklerine göre tarihlendirme yapılabilmektedir. Kilisedeki resimlerin bu özellikleri ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yöntemi ile 11./12. yy.lara tarihlendirmek mümkündür.
TYANA Ören Yeri
Antik Tyana ören yeri, Bor ilçesi, Kemerhisar kasabasındadır. Ören yeri, Kemerhisar kasabasının büyük bir bölümünün altında kalmıştır. Kasabanın muhtelif yerlerinde çeşitli durumlarda bulunan önemli heykeltıraşlık eserler ve ören yerinde yapılan bilimsel kazılar neticesinde çıkan eserler ve mimari parçalar Niğde Müzesi’nde sergilenmektedir. Bahçeli kasabasında bulunan ve Roma havuzu adıyla adlandırılan antik havuza hayat veren kaynak suyunun Roma devrinde yapılan kemerlerle taşınmasın yönelik oluşturulan kemerlerden dolayı kasaba Kemerhisar adını almıştır. Roma havuzundan itibaren Kemerhisar kasabası içlerine kadar ki bölümde kemerler toprak altındadır. Kalan bölümdeki ve kazı alanına kadar olan kemerler ise toprak üzerindedir. Halen büyük bir bölümü ayakta bulunan su kemerleriyle Roma havuzundan şehre su taşınmaktaydı. Su kemerleri M.S. II-III. yy’lara aittir. Tyana Ören yeri I. II. ve III. Dereceli arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.
Tarih öncesinden Hititler’in yıkılışına değin pek çok uygarlığa mekân olan Kemerhisar (Tyana), Hititler döneminde Tuwanuwa, Roma’da ise Tyana olarak tanınıyor. Tuwanuwa Geç Hitit döneminin başkentidir. Ünlü kral Warpalawa İ.Ö. 738–715 yıllarında bu kentte hüküm sürmüştür.
Antik Tyana kentinde 2000 yılından beri bir İtalyan ekip tarafından bilimsel kazılar sürdürülmektedir.
Köşk Höyük
Niğde ili, Bahçeli beldesinde Roma havuzunun doğusundaki kayalık yamaç üzerinde yer alan Köşk Höyük’te, 1981 yılından beri Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve Niğde Müzesi arkeologları tarafından sürdürülen kazılar, Bor ovasının en eski tarım ve hayvancılıkla uğraşan toplumunun (M.Ö.6050–4911) bu alana yerleştiğini görüyoruz. Beş tabaka halindeki yerleşimin ilk dört tabakası Geç Neolitik, en geç tabakası ise Erken Kalkolitik devre aittir. Neolitik dönemde gereksinime göre genişletilen çok odalı küçük mekânlardan oluşan mimari mevcuttur. Kalkolitik dönemde ise sokakların üstüne sıralanan bitişik düzendeki konutlar belli bir plana göre inşa edilmiştir. Bu dönem insanları ölülerini konutların tabanına gömdükleri anlaşılmaktadır. Köşk Höyük’te ölü gömme âdeti açısından önemi; çoğu yetişkin ve bazı çocuklara uygulanan başın gövdeden ayrılarak yüzün kille sıvanıp, yüz organlarının belirtilmesi ve aşı boyası ile boyanarak onlara canlılık kazandırılmasıdır. Bu uygulama ya Filistin, İsrail, Ürdün ve güney Suriye’de M.Ö. 10.000–8000 arasında görülmektedir.
Ak Medrese
Taç kapısı üzerindeki inşa kitabesine göre, 812 H./1409–10 yılında yapılmıştır. Yaptıran Karamanoğlu hükümdarı Alâeddin Ali Bey’in oğlu Ali Bey’dir. Saruhan mahallesinde bulunan medresenin taç kapısı tamamen beyaz mermerden yapıldığı için “Ak Medrese” adı verilmiştir. Bazı onarımlar gören medrese günümüzde orijinalliğini muhafaza etmektedir. Yapı, açık avlulu ve iki katlı medreseler grubuna girer. Alt iki kat eyvanlı bir şemaya sahipken, üst katta ise iki kat yüksekliğinde tutulan ana eyvan ile beraber dört eyvanlı bir düzenleme görülür. Medresenin plan şeması son derece simetrik olup, plan düzenlemesi bakımından Türk medrese mimarisinde tek örnektir. Yapı kuzey-güney doğrultusundadır. Medresenin inşasında tamamen yöreye mahsus sarımtırak renkte trakit taşı kullanılmıştır. Yapıda sade taş bezeme görülür. Süsleme yoğunluğu taç kapıdadır. Bezemeler alçak ve yüksek kabartma tekniğindedir.
Sarı Han
Bor Caddesi’ndedir. İnşa kitabesine göre, Zilhicce758 H./Kasım 1357 M. tarihinde yapılmıştır.Hanı yaptıran ise Ahmet Fakih’in oğlu HacıMuhammed’dir. Orijinal durumu büyük ölçüde koruyarakgünümüze gülen hanın mülkiyeti Vakıfl arMüdürlüğü’nün olup, 1994’de özel şahıslara lokantaolarak kiralanmıştır. Han, tek katlı ve tek sahınlıolarak planlanmış ve ön mekânı yoktur. Kuzeygüneydoğrultusunda yerleştirilen yapı, dıştan 9.95x21.95 m ölçülerindedir. Han, yolcuların ve hayvanların kalması amacıyla tek bölümlü yapılmıştır. İnşasında sarımtrak yonu trakit taşı kullanılmıştır. Boyuna dikdörtgen planlı hana, güney cephe ortasından 2.07x2.55 m boyutlarında basık kemerli ve söveli kapıdan girilir. Tek sahından oluşan iç mekân, boydan boya sivri beşik tonoz ile kapatılmıştır. Kuzey duvarının üst kısmında açılan bir küçük pencereyle iç mekân aydınlatılması sağlanmıştır.
Sokullu Mehmet Paşa Bedesteni
Kalenin güneybatı tarafında ve Sungur BeyCamii’nin kuzeyinde yer alır. Osmanlı SadrazamlarındanSokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.Bedestenin inşa kitabesi yoktur. Fakat SokulluMehmet Paşa’nın Evahiri Zilhicce 981H./1574M. yılı nisan ayı sonlarına ait vakfi yesinde; Karamanvilayetinin Niğde sancağına bağlı Bor’da altınabedesten, üstüne cami ve yanına mektep ileNiğde’de bedesten yaptırdığı belirtilmektedir. Vakfiyeyegöre bedestenin 1574 yılında inşa edildiğiortak görüşü vardır. Fonksiyonunu yitiren yapı çeşitlionarımlardan geçmiştir. Bedesten arasta şeklindeinşa edilmiştir. Bu sınıfa girenlerin en uzunudur.Dıştan yaklaşık 14.70x76.50 m ölçülerindedir. Türk bedesten mimarisinin en önemlilerindendir. Yapı inşasında; sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı kullanılmış ve itinalı işçilik görülür. Örtü sistemi üsten sıkıştırılmış toprak tabaka iledir. Doğubatı doğrultudadır. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir. Bedestenin içi; kuzey-güney doğrultusunda uzanan ortalama 6.60x7.20 m boyutlarındaki beşik tonozlu sokağın iki tarafına karşılıklı yerleştirilen ve doğudan sokağa açılan toplam (48) dükkan ile doğu kapısına geçişi sağlayan mekanlardan oluşur. Bedestene kuzey, güney ve doğu cephenin ortasına yerleştirilen üç kapıdan girilmektedir.
Şehirlerin oluşup gelişmesinde ve kimliğini oluşturmasındagenel ve kendine özgü mimari özelliğiile bütünlük arz etmesi, bir bakıma o şehrin çehresiolması bakımından önemlidir. Osmanlı şehircilikanlayışında sosyal ve dini içerikli binaların önemive konumu oldukça fazla idi. Külliye geleneği deverilen budeğerin en somut göstergesi ve en önemli parçasıdır. Kısaca tanımlamak gerekirse Külliye; oluşum gayesi halka açık ve halka hizmet veren yapı topluluğudur. İçerisinde dini ve sosyal içerikli değişik binaları barındırır. Cami ekseninde Medrese, Darüşşifa, Han, Hamam, Kervansaray, Çeşme, İmaret, Türbe, Kütüphane, Umumi Helâlar, Hazire, Arasta vb. yapılardır. Osmanlı Devleti’nde yapılan külliyelerin inşa amaçlarından biri ve bir bakıma en önemlisi devletin imar ve iskân politikasının bir gereğidir.
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi yapılış itibari ile bir Menzil külliyesidir. Külliye, Ankara-Adana karayolu üzerinde bulunan Ulukışla merkezinde, “pazaryeri”nde yer alır. Yapı topluluğu halk arasında Paşa Hanı, Kışla, Ulukışla Kervansarayı olarak bilinir. İlçe bugün ki ismini de Kervansaray’dan almıştır. Bazı araştırmacılara göre külliye, kervan yolcularının yanı sıra sefere çıkan askerlerin kışlağı olarak ta kullanıldığı bildirilmektedir. Külliyeyi yaptıran Öküz Mehmet Paşa’nın aslen Ulukışla’lı olduğu da yapının oluşumunda etkilidir. Yapı ile ilgili çokça anlatım ve değerlendirme vardır. Türk Edebiyatının tanınmış şairlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” adlı şiirine bu külliye ilham kaynağı olmuştur. Bir diğeri de, 17.yy’da Osmanlı Devleti’nde başlayan gerileme ve sonrasında başta Celali isyanları ve doğuya yapılan seferler sonucunda, Öküz Mehmet Paşa’nın 1615 yılında çıktığı İran seferi sırasında bu yerde konaklama için kışlak olmadığını görünce, sefer sonrası bu külliyeyi yaptırdığıdır.
Külliye, kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerindedir. Külliyenin odak yapısı; doğu-batı yönünde uzanan, yaklaşık dikdörtgen plana sahip arastadır. Arasta; dolaşımı sağlayan üstü örtülü bir sokaktır. Arastanın kuzey cephesi, hanın avlusuna bitişiktir. Kareye yakın dikdörtgen şekilli avlunun güney kenarında arasta; doğu ve batısında revaklar; kuzeyinde ise hücre ve eyvanlardan oluşan özel geceleme mekânları vardır.